30 Ekim 2013 Çarşamba

Nazi Exclusive - Part IX: Atsız..

1 Eylül 1939 tarihinde Polonya'nın işgal edildiğini söylemiştik. Şu dünyada Naziliğe ağız dolusu küfretmeye hakkı olan bir tane millet varsa, onlar da Polonyalılar efendim. Dile kolay, koca ülkenin beşte birini telef etmiş g.toş Naziler. Bu yazıda biraz Polonya'dan bahsedelim o yüzden.

İşgal öncesi g.tü sağlama almak maksadıyla Hitler'in Sovyetler ile bir anlaşma yaptığını anlatmıştık. Bu anlaşma çerçevesinde iki devlet Polonya'yı fifti fifti bölüşme kararı aldılar. Stalin'in kontrolündeki tarafı s.ktir et şimdi, biz Nazi kardeşlerimizin yaptıklarına bakalım.

Şimdiye kadar çizdiğimiz tembel ve goygoy sevdalısı Hitler karakterini düşündüğünüzde, kendisinin işgal altındaki Polonya topraklarının yönetimini de pek s.klememiş olduğunu şüphesiz ki tahmin edebilirsiniz. Adolf kankamızın tek yaptığı, Almanya payına düşen toprakları üçe bölüp, başlarına t.şaklı Nazi generalleri getirmek oldu. Özellikle Warthegau ve Danzig bölgelerine ehemmiyet gösteren Hitler, Warthegau'nun başına Arthur Greiser'i, Danzig'in başına da Albert Forster'i geçiriverdi. Neyse, ortamı isme boğup kafanızı s.kmek istemem. Adolf'un bu iki generale direktifi netti: "Beyler üçüncü bölgeyi s.ktir edin de, şu iki bölgeyi kompil Alman içinde bırakmak istiyorum. Ne yapın edin, bu bölgeleri Almanlaştırın kankalar. Saçma sapan yerleri işgal etmeye başladık, bari içinde full Alman olsun da bi bahanemiz olsun .mına koyiim." Sanki oyun oynuyor deyyus. Neyse... "Ne yapıp edin Almanlaştırın buraları" çok muallak bir cümle olduğundan, iki generalin bu emri farklı şekillerde algılamasına da şaşmamak gerek.

Albert Forster, daha kafası rahat bir elemandı. Nazilik filan iyi hoş da, o da goygoyu pek severdi. O yüzden bu "Almanlaştırma" mevzusunu da işine geldiği gibi yorumladı. Şehrin dört bir yanına afişler astıran, gazetelere tam sayfa ilanlar veren Forster; "iki vesikalık fotoğraf, vukuatlı nüfus kayıt örneği ve kimlik belgesi getiren herkesi beş dakika içinde Alman yapacağını" duyurdu. Bir sürü Danzigli gariban da, "Oluverelim bari, neme lazım" diyerek gitti kaydoldu.

Öteki tarafta Arthur Greiser, Nazilik yoluna baş koymuş bir ruh hastasıydı. Nitekim Forster gibi işi kısa yoldan çözmek istemedi ve Almanlaştırma projesini Nihal-Atsız-style gerçekleştirme kararı aldı. Bölge halkını sıradan geçirip "Ne kadar Almansınız?" testine tabi tutan Greiser, işi sıkı tuttu. Testin içeriği de bildiğiniz gibi işte. Kafatası ölçümleri, "Beck's nerenin birası?" "Bundesliga'yı geçen sene kim aldı?" gibi sorular... Testi geçemeyen çaşıtların başına neler geldiğini hepimiz biliyoruz. Meydanlarda asılanlar, kurşuna dizilenler, tecavüze uğrayanlar... Olaylarının bokunun çıkmasında başrol oynayan adamlardan biri de bu puşt yani. Bu dönemde Berlin'de harita üstünde oyunlar oynamaya devam eden Hitler de, Polonya'dan gelen haberleri "Ee babuş savaş kolay kazanılmıyor" diyerek normal karşılıyor idi.

Nazilerin denyoluğu bununla da sınırlı kalmadı. O dönemde çevre ülkelerde yaşamakta olan Almanları da yeni imparatorluk sınırları içine dahil etme niyetinde olan Hitler ve şürekası, yine boy boy ilanlarla ırkdaşlarını Almanya sınırlarına dönmeye çağırdılar. "Beyler Polonya diye bi yer aldık, koca ülkenin yarısı bizde, raadolun çıkın gelin bi ev buluruz size de elbet" çağrılarını coşkuyla kabul eden bir sürü Alman; gemilere, trenlere doluştu, yeni bir hayat hayaliyle ülkeye doğru yola çıktı. Alman popülasyonu arttıkça, Polonya'nın yerlisi iyice eziliyordu. "Lan oğlum sığamayacağız biz bu ülkeye?" endişeleri içerisinde, yeni planlar yapılmaya başlandı...

s.

26 Ekim 2013 Cumartesi

Nazi Exclusive - Part VIII: Arsız..

Avusturya'da kral gibi karşılanan Hitler'in -pek tabii ki- hızını alamayarak gözlerini Çek sınırına diktiğini geçen yazıda anlatmıştık. Doymak bilmeyen pezevengin bu sefer de bahanesi hazırdı: Alman-Çek sınırında yer alan Südetenland bölgesindeki yoğun Alman popülasyonu. Sağdan soldan gelen "Aman hacı yapma gözünü seveyim" uyarılarını, "Oğlum nedir yani yanlış bişey yapmıyorum ki, en başından dedim Almanları bir araya toplayak diye, başka bişey diil yane" diye savuşturan Adolf kardeşimiz, 1938 senesinin sonlarına doğru yaklaşırken, Südetenland'ı da Nazi bünyesine katıverdi. Tıpkı Viyana'ya girilmesinde olduğu gibi, yine pek bir ses çıkmadı. Zira harbiden de o bölge Alman doluydu ve herifler "Oley be artık biz de Naziyiz, s.kik Çekoslovakya'dan kurtulduk" diye oldukça sevinçliydiler.

Sanmayın ki Hitler'in altındaki bütün adamlar da kendisi gibi dangalaktı dostlarım. Pek tabii ki, bir sürü general "Ulan bu deyyus bizi yine savaşa sokacak" diye endişe içerisindeydi. Hatta bu generallerden Ludwig Beck, sonunda dayanamayıp İngilizlerin kapısını çalıverdi gizli gizli. "Oğlum bu herif sapıttı bildiğiniz gibi diil, yardım edin gözünüzü seveyim :(" diye yardım dileyen Beck'i İngilizler pek sallamadı. Yetkililerden "Canım iyi diyorsun da bizim de işimiz başımızdan aşkın. Kaç tane generalsiniz, hipster kılıklı bir denyoyla baş edemiyor musunuz gözünüzü seveyim ya..." cevabını alan Beck, yoğun ısrarlarını sürdürdü ve en azından Münih civarında bir konferans ayarlamayı başardı.

Dönemin İngiliz başbakanı Chamberlain ve Hitler'in hazır bulunduğu konferansın sonunda varılan nokta netti: Südetenland'ın da Nazi içinde bırakılmasına ses edilmeyecekti, lakin artık bokunu çıkarmanın anlamı yoktu. "Arsızlığın lüzumu yok Adolf, o da Alman bu da Alman diye diye s.ktin attın güzelim haritayı, yeter" uyarılarına "Yav he he..." cevabını veren Führer'in gözü dönmüştü bir kere... Koca koca devlet adamları karşısına geçmiş buna laf anlatırken, Hitler'in aklında Prag'a girip Karlovy Lázně'de Çek hatun avına çıkmaktan başka bir şey yoktu.

Nitekim konferanstan kısa bir süre sonra Hitler, dönemin Çek başbakanı Emil Hácha'yı huzuruna davet etti. Beş saatlik yolun ardından yorgun argın Berlin'e varan Hácha'yı bir beş saat de girişte bekleten Adolf, "Senin sikko ülkene verdiğim değer bu kadar" mesajını çok net verdi. Gecenin bir yarısı Hácha'yı odasına alan Hitler, net konuştu: "İki güne Prag'dayız." Hácha'nın "Aman hafız yapma etme" yakarışlarını s.kine takmayan Adolf, konuyu bu şekilde kapattı.

Dediğini de yaptı puşt. Harbiden de kısa süre sonra Prag sokaklarına dalan Nazi konvoyu, gövde gösterisine başladı. Lakin durum bu sefer farklıydı. Viyana'da "Heyooooo yaşasın Nazilik" diye ağırlanan konvoyu, bu sefer bön bön bakan Çekler karşıladı. Zira artık olay Almanlık malmanlık değildi. Bayaa işgal etti herifler koca ülkeyi. Akşamına Prag kalesine çıkıp Budweiser'ını yudumlayan Hitler'in keyfine diyecek yoktu...

Olayın bokunun çıkmasından mütevellit, İngilizler de bir açıklama yapma gereği hissetti. Münih'te "Yapma etme" diye işi alttan alan Chamberlain, "Nazi piçleri bir karış toprak daha alırlarsa karşılarında bizi bulurlar" diyerek tavrını koydu. Yola İngiliz yancılığıyla çıkan Hitler, hayranı olduğu ülkeyi şimdi karşısında buluverdi yani. "Ulan İngilizlerle baş ederiz neyse de, bi yandan da Sovyetler çıkarsa doğudan, o zaman yan basarız işte" düşüncesiyle bu kez Stalin'e yanlayan Hitler, bunun rahatlığıyla fütursuzca işgal planları yapmaya devam etti. "Polonya'nın kuzeyindeki Danzig bölgesi (grup olan Danzig diil ha, bildiğin Gdańsk) esasında Almandır" propagandasıyla başlayan süreç, "Polonya kompil bizim amk" iddiasıyla devam etti.

1 Eylül 1939'da Almanya, Polonya'yı işgal etti. 3 Eylül 1939'da İngiltere ve Fransa, Almanya'ya savaş ilan etti. Hadi bakalım.

s.

24 Ekim 2013 Perşembe

Nazi Exclusive - Part VII: Goygoy..

Yazı dizisi yapıyorum diye ortalara düşüp, yedinci bölümün ardından bir seneye yakın sırra kadem basmanın şüphesiz ki tek mantıklı açıklaması, sığırlık. Özür dilerim. Lakin geçmişe bir sünger çekip hikâyemize kaldığımız yerden devam edelim.

"Ne bileyim lan ben senin nerede kaldığını deyyus?" diyeceklere kısaca özet geçeyim. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından katıldığı İşçi Partisi'nde kısa sürede yükselip ipleri eline alan Adolf kardeşimiz, savaş sonrası ajlığın yol açtığı şuursuzlukla ülke çapında iyice popüler olmuş, üstün belagat yeteneğiyle dangalak Almanları iyice kafalamıştı. 1933 yılında başbakanlık koltuğuna oturan Hitler; devlet başkanının nalları dikmesini fırsat bilerek tüm yetkileri kendisinde toplamış, iktidar sarhoşluğu ve dravdan ekonomik başarıların verdiği gaz ile inceden terör estirmeye başlamıştı. Hastası olduğu İngiliz medeniyetinin sömürgeci geçmişinden oldukça etkilenen Adolf, bir yandan sınırları genişletmeye çalışırken, bir yandan da azınlıkları fütursuzca sopalıyor idi...

Dediğimiz gibi, bu görgüsüz Nazilerde özentilik boyutuna varan bir İngiliz hayranlığı var. Bir yandan İngilizlerin zamanında dünyayı sömür içinde bırakıp Nazilere örnek olduğu gerçeği, bir yandan da Versailles sonrası ezikliği düşünülünce, Nazilerin İngiliz yancılığı çok da sürpriz olmasa gerek. İlk bölümlerde bahsettiğimiz üzere, bu Nazi kardeşlerimiz genelde köylü takımı, cahal tipler. Öyle İngilizler gibi soylu değiller hani... Özentiliğin sebebi biraz da bu. Yok efendim tilki avlayalım, yok efendim çay içelim, neymiş efendim Dr. Who çok güzel dizi, Arctic Monkeys son yılların en iyi gruplarından filan diye gidiyor bu...

İngilizlerle kurulmaya başlanan bu iyi ilişkiler sonucu; Versailles'in inceden ihlalleri de sorun olmaktan çıkıverdi. Zaten Alman İmparatorluğu'nu kurmak için bahane arayan Hitler, hemen Avusturya'ya girme kararı aldı vakit kaybetmeden. "Kenks böyle bodoz girmeyelim istersen, iki plan yapak" diye uyarılarda bulunan generalleri anında açığa aldı. "Baboli paso otoban yapıyoruz filan da uzun vadede ekonomiyi s.kerticez gibi he?" diyen ekonomi bakanını anında kapının önüne koydu. Planla programla işi yoktu Hitler'in. Anca goygoy. Devlet işlerini zerre s.kine takmayan adam, Münih'teki yazlıkta bütün gün Berlin'e dikeceği bombastik binaları düşünüyordu. Etrafında "Simcity mi oynuyorsun pezevenk, otur da iki dakika ciddi sorunlarla ilgilen" diye düşünen adam çoktu tabii. Ama g.tün yiyorsa söyle... Daha önce de belirttiğimiz gibi, bütün o muntazam törenlerin, görkemli geçitlerin arkasında, işi gücü goygoy olan boş beleş bir adam var esasında. Goebbels dediğimiz eleman da esasında bu goygoy ihtiyacını doyurmak üzerine yoğunlaşmış. Kağıt üzerinde propaganda bakanı deniyor da, herifin işi gücü Hitler'e "Baba elimde fetihli metihli şahane filmler var, hastası olacaksın" diye y.rak kürek filmler izletip gazı vermek.

Öyledir böyledir derken, takvimler 15 Mart 1938'i gösterdiğinde Hitler ve şürekası Viyana'ya giriverdi. Fena da olmadı hani. Sonuçta Hitler dediğimiz adam koca Führer, bi ağırlığı var yani. Herifi coşkuyla karşıladı Avusturyalılar. Üstüne bir de etkileyici bir konuşmayla iyice akıllarını aldı Hitler bunların. "Gelin canlar bir olalım, Almanca konuşulan yere Almanya denir amk" deyü gazı alan Avusturyalılar, köpeği oluverdi Führer'in. Avusturyalı Yahudilere gelince... Ertesi gün Nazi zoruyla sokakları temizleyip ite köpeğe maskara oldular tabii, ya ne olacaktı?

İngiliz cephesinden bu birleşmeye pek ses çıkmadı. Yetkililerin "Abi hepsi Alman sayılır bunların, alan memnun satan memnun yane, s.ktir et karışmayalım" kararı, Hitler'i oldukça memnun etti haliyle. Viyana dönüşü Berlin'de iyice kral gibi karşılanan Hitler'in gözü dönmeye başladı iyice. Sıradaki hedef belliydi bile: Çekoslovakya.

s.