Nazilerin kısa vadeli ekonomik başarılarla ve azınlıklara karşı türlü orospu çocukluğuyla 1938 yılına kadar Alman halkının çılgın desteğini aldığını söylemiştik. Zaten Yahud vurmaya bahane arayan Nazilerin puştlukta çığır açmaya başlaması, bir Alman diplomatın Paris'ta bezgin bir Yahud delikanlısı tarafından vurulmasıyla cereyan etti diyebiliriz.
Bunun sonucunda, Goebbels'in önerisi ve Hitler'in kabulüyle, 9-10 Kasım 1938 tarihlerinde Kristallnacht deyu bilinen, "Yahudların dükkanlarını kıralım, öldürelim, s.kelim, sokalım" temalı bir event düzenlendi. Bizdeki 6-7 Eylül Olayları'nın fevkalade hardcore versiyonu olarak nitelendirebileceğimiz bu event sonucu onlarca Yahudi sokakların ortasında öldürüldü, çok daha fazlası toplama kamplarına yollandı, yüzlerce sinagog yıkıldı, binlerce Yahud dükkanı kırılıp döküldü. Bizde saat dokuzu beş geçe Atatük ölürken, acı vatan Almanya'da da Yahudlar patır patır gidiyordu. Zaten yıllar boyu bir fırsatını bulup da bu şekil bir katliama girişmeye niyetli olan tezcanlı Nazilerin istediği en sonunda olmuştu.
Bir şeye başlayınca, devamı geliyor elbet. Yahudları çerez tabağındaki beyaz leblebi olarak gören Naziler, onları ayıklamaya başlayınca artık sarı leblebilere de burun kıvırmaya başladılar. Millet başbakanlığa "Ya bizim oğlan özürlü doğdu, izin verirseniz bu gerizekalıyı öldürüvericem?" minvalinde mailler atmaya başladı. Önce "Özürlü çocuklar, doktorun ve ailenin onayıyla doğduğu gün öldürülebilir" şeklinde başlayan bu süreç, zaman ilerledikçe "Ya aslında çocuk özürlüyse vurun gitsin beoolum, s.ktir et yaşını falan, kalabalık etmesinler" boyutuna ulaştı. Tabakta fındıktan, bademden başka şey istemiyordu herifler anlayacağınız. Lakin böyle y.rak kürek düzen delilikleriyle tarihte bir yere varıldığı nerede görülmüş a dostlar?
Ulan sadece elin özürlüsüne, garibanına burun kıvırsalar yine iyi. Destek arttıkça ve Almanya güçlenmeye başladıkça iyice sapıtan Hitler, artık "Baba aslında hafiften güneye girizlesek, Almanca konuşan adamları bir arada toplasak fena olmaz mı ya? Ulan zaten Almanca konuşan adamın Almanya'da yaşaması gerekmiyor mu? Avusturya ne demek .mına koyiim? Adı üstünde ALMAN yani, kim ne karışır, sokarım Versay'ına..." tadında bombastik planlar yapmaya başlamıştı. Güney dediğine bakmayın tabii siz, herifin asıl derdi ileride doğuya moğuya yardırıp dünyayı Alman içinde bırakmaktan başka bir şey değil.
Tüm bu planların temel dayanağının da Hitler'in İngiliz hayranlığı olduğunu unutmamak gerek. Zamanında İngilizlerin dünyayı s.kertmesinden, Hindistan'ı filan kompil elinde bulundurmasından yoğun bir şekilde etkilenen Hitler'in hayranlıktan da öteye geçerek İngiliz yancılığına başladığını hatırlatalım, gelecek yazıda ayrıntılı değinelim.
s.
29 Aralık 2012 Cumartesi
19 Aralık 2012 Çarşamba
Nazi Exclusive - Part V: Düzen..
Nazilerin iktidara gelmesiyle birlikte ülke çapında azınlıklara karşı puştlukların başladığını, çevik kuvvetin merkeze Yahud taşıya taşıya bir hâl olduğunu, devlet başkanlığı ve başbakanlığı birleştiren Hitler'in official olarak "Führer" olduğunu söylemiştik...
Yıllardır ülkenin başına geçmek için g.tünü yırtan ve en sonunda 1934 senesinde tek adam mertebesine ulaşan Hitler, artık Almanya civarında Allah muamelesi görüyordu. Yılların sürüngenliğinin ardından, adamın birinin tek başına çıkıp da "Alman ırkı olarak bombastik günler yaşayacağız gençler, raadolun" demesi herkese müthiş bir güven vermişti. Nürnberg Şehir Stadı'nda yapılan coşkulu kutlamalar, milletin sağ kol havada denyo gibi gezmesi, sloganlar, yürüyüşler... Sanırsın bütün sorunlar bi anda çözülüvermişti amk.
Oysaki işin iç yüzüne biraz bakıldığında, Nazi Partisi'nin plan ve programlarının Genç Parti'ninkilerden hallice olduğu aşikar idi. Planı programı geçtim, doğru dürüst bir hükümet dahi yoktu .mına koyiim. Hitler dediğimiz adam, Berlin'de canı sıkıldı mı Münih'teki yazlığa kaçan, öğlenlere kadar öküz gibi uyuyan filan biri. Planla programla işi yok, net adam. Öyle olunca çevresindeki yardımcıları da kendisinden bağımsız at koşturuyordu tabii. Canlarının istediği yasaları yürürlüğe koyup, soranlara "Yaa Hitler öyle dedi diyorum babacım raadolun ya." deyü yalan konuşuyorlardı. Yani kısacası belgesellerde melgesellerde gördüğümüz o muhteşem düzenli, çılgın Nazi rejiminin perde arkası kepazelikten geçilmiyordu.
Ama kısa vadede aclığı bitirip ekonomiyi düzene soktular, onu da belirtelim. Memleketi otobana boğup milleti de istihdam ederek geçici çözümler buldular, heriflerin sayesinde bugün Almanya'da 500 kilometreyi 3-4 saatte basıp gidiyorsun .mına koyiim. Bütçenin de önemli bir kısmını orduya yatırarak geleceğe yönelik niyetlerini belli ettiler. Almanya saygınlığını geri kazanıp Avrupa'nın taşak oğlanı olmaktan çıkmıştı hafiften. "Du bakalım bişey dicekler mi" diye düşünerek, Versailles sonrası silahsızlanan Rheinland bölgesine (Köln, Düsseldorf filan) üç beş asker sokan Naziler, attıkları zarfa işgalciler ses çıkarmayınca iyice özgüven kazandılar. Özgüven arttıkça, devlet politikaları da bir o kadar radikalleşti haliyle.
"Yahud ile Almanın cima etmesi yasaklanmıştır", "Devlet Tiyatroları'nda Yahud piçlerinin direktörlüğü sona erdirilmiştir", "Çocuğunun adını Levi koyan g.tçüdür" gibisinden kanunlarla birlikte artık ayrımcılığın boku çıkmıştı diyebiliriz. Sinagoglar yıkılıp yerlerine y.rak kürek AVM'ler açılıyor, hükümet vurdukça gaza gelen Alman halkı da bu politikaları destekliyordu. Millet kırk yıllık konusunu komşusunu "Ya bu herifte bi Yahud tipi var" diyerek Gestapo'ya ispikliyordu. Pek çok Yahudi, "Bu ülkede durulmaz gayrı" diyerekten ülkeyi terk etti bu dönemlerde.
1938 yılına kadar böyle dravdan ekonomik başarılarla, azınlıklara yapılan türlü şerefsizliklerle geçip durdu Almanya'da. Esasında Almanya'nın yerlisi diyebileceğimiz insanlar pek de mutsuz değildi. Lakin 1938'in sonbaharına geldiğimizde; bir Alman diplomatın Paris'te genç bir Yahud delikanlısı tarafından "Yetti lan piçlikleriniz" diye öldürülmesi, ortalığı iyice karıştıracak idi.
s.
Yıllardır ülkenin başına geçmek için g.tünü yırtan ve en sonunda 1934 senesinde tek adam mertebesine ulaşan Hitler, artık Almanya civarında Allah muamelesi görüyordu. Yılların sürüngenliğinin ardından, adamın birinin tek başına çıkıp da "Alman ırkı olarak bombastik günler yaşayacağız gençler, raadolun" demesi herkese müthiş bir güven vermişti. Nürnberg Şehir Stadı'nda yapılan coşkulu kutlamalar, milletin sağ kol havada denyo gibi gezmesi, sloganlar, yürüyüşler... Sanırsın bütün sorunlar bi anda çözülüvermişti amk.
Oysaki işin iç yüzüne biraz bakıldığında, Nazi Partisi'nin plan ve programlarının Genç Parti'ninkilerden hallice olduğu aşikar idi. Planı programı geçtim, doğru dürüst bir hükümet dahi yoktu .mına koyiim. Hitler dediğimiz adam, Berlin'de canı sıkıldı mı Münih'teki yazlığa kaçan, öğlenlere kadar öküz gibi uyuyan filan biri. Planla programla işi yok, net adam. Öyle olunca çevresindeki yardımcıları da kendisinden bağımsız at koşturuyordu tabii. Canlarının istediği yasaları yürürlüğe koyup, soranlara "Yaa Hitler öyle dedi diyorum babacım raadolun ya." deyü yalan konuşuyorlardı. Yani kısacası belgesellerde melgesellerde gördüğümüz o muhteşem düzenli, çılgın Nazi rejiminin perde arkası kepazelikten geçilmiyordu.
Ama kısa vadede aclığı bitirip ekonomiyi düzene soktular, onu da belirtelim. Memleketi otobana boğup milleti de istihdam ederek geçici çözümler buldular, heriflerin sayesinde bugün Almanya'da 500 kilometreyi 3-4 saatte basıp gidiyorsun .mına koyiim. Bütçenin de önemli bir kısmını orduya yatırarak geleceğe yönelik niyetlerini belli ettiler. Almanya saygınlığını geri kazanıp Avrupa'nın taşak oğlanı olmaktan çıkmıştı hafiften. "Du bakalım bişey dicekler mi" diye düşünerek, Versailles sonrası silahsızlanan Rheinland bölgesine (Köln, Düsseldorf filan) üç beş asker sokan Naziler, attıkları zarfa işgalciler ses çıkarmayınca iyice özgüven kazandılar. Özgüven arttıkça, devlet politikaları da bir o kadar radikalleşti haliyle.
"Yahud ile Almanın cima etmesi yasaklanmıştır", "Devlet Tiyatroları'nda Yahud piçlerinin direktörlüğü sona erdirilmiştir", "Çocuğunun adını Levi koyan g.tçüdür" gibisinden kanunlarla birlikte artık ayrımcılığın boku çıkmıştı diyebiliriz. Sinagoglar yıkılıp yerlerine y.rak kürek AVM'ler açılıyor, hükümet vurdukça gaza gelen Alman halkı da bu politikaları destekliyordu. Millet kırk yıllık konusunu komşusunu "Ya bu herifte bi Yahud tipi var" diyerek Gestapo'ya ispikliyordu. Pek çok Yahudi, "Bu ülkede durulmaz gayrı" diyerekten ülkeyi terk etti bu dönemlerde.
1938 yılına kadar böyle dravdan ekonomik başarılarla, azınlıklara yapılan türlü şerefsizliklerle geçip durdu Almanya'da. Esasında Almanya'nın yerlisi diyebileceğimiz insanlar pek de mutsuz değildi. Lakin 1938'in sonbaharına geldiğimizde; bir Alman diplomatın Paris'te genç bir Yahud delikanlısı tarafından "Yetti lan piçlikleriniz" diye öldürülmesi, ortalığı iyice karıştıracak idi.
s.
11 Aralık 2012 Salı
Nazi Exclusive - Part IV: Terör..
Hatırlarsınız, iki gün önce, Adolf Hitler allem edip kallem edip şansölyelik görevini başkan Hindenburg'dan kapmayı başarmıştı. Artık ülkede bildiğin Nazi iktidarı vardı, beş sene önceki yüzde ikilik oy oranıyla Osman Pamukoğlu'na göz kırpan Adolf, bir anda hükümetin başında buluverdi kendini.
Binbir türlü sözler alınarak, peşine başkanın kuzenleri takılarak, hafiften gönülsüzce başbakan yapılan Hitler; göreve gelir gelmez "s.kerim başkanını" moduna giriverdi beklendiği gibi. Denyo halkın güvenini zaten kazanmıştı. Üstüne bir de güçlü bir askeri birlik kurdu, başına da İşçi Partisi'ne kaydolduğu ilk gün sırada tanıştığı Ernst Röhm'ü geçirerek vefasını gösterdi. Koca Almanya artık Nazi içinde kalmıştı diyebiliriz. Televizyondan melevizyondan gördüğümüz o muntazam askeri yürüyüşler, aynı anda selamlamalar ve daha türlü y.rak kürek uygulamalar artık Berlin sokaklarında yaşanıyordu. Dışarıdan bakan, "Vay amk, adamlar ne düzen kurmuş" derdi; ama, tarih boyunca başa ne geldiyse böyle düzen manyağı ruh hastası heriflerin yüzünden geldiğini de unutmayalım...
1933 yılında halkın da desteğiyle gaza gelen Nazilerin ilk işi, seçimde kendilerine rakip olmuş komünist piçlerini kıskıvrak yakalamak oldu. Belediye encümeninin katılımıyla Münih yakınlarında açılmış olan yepisyeni Dachau konsantrasyon kampı, ilk misafirlerini ağırlamaya başladı. Ernst Röhm önderliğindeki askeri birlikler, sokakta tam anlamıyla terör estiriyordu. Lenin övenleri, Marx okuyanları zaten geçtim; artık Onur Akın filan dinleyenler dahi anında merkeze götürülüyordu. Dachau'da hapsedilen, bir seneye yakın it gibi çalıştırılan, umarsızca Uğur Işılak dinletilen komünistler, ekmek içi gibi yumuşacık çıkıveriyorlardı içeriden.
Yahudilere karşı da uyuzluklar başladı tabii. Nisan 1933'te "Birinci Dünya Savaşı'nı kaybetmemize ve Versailles Antlaşmasıyla g.tümüzün s.kilmesine yol açan Yahud piçlerinin dükkanlarını boykot ediyoruz" kampanyasını organize eden Naziler, Yahudi esnafını kan ağlattı. Parti destekçisi gençler, duvarlara spreylerle "Yahudlara son", "Dünya Alman Olsun", "Bir gün öldürmediğimiz her Yahud için küfredeceeniz" filan yazmaya başladı. Askerler de sokakta gördükleri Yahudilere omuz koyarak, çelme atarak, ne bileyim işte pis pis bakarak falan psikolojik baskı altına aldılar. İyiden iyiye terör başlamıştı yani.
Böyle böyle 1934 yılına kadar gelindi. Part II'de bahsettiğimiz, o dönem Nazilere gönül verip partiye katılan cahal tavuk çiftçisi Heinrich Himmler, Hitler'in bir numaralı kankası olmuştu. Küp gibi kafasında türlü tilkiler dolaştıran şark kurnazı Himmler, Hitler'in aklını karıştırmaya başladı: "Kanka bu Alman Ernst ipnesini geçirdin askeri birliklerin başına ama, bunlar büyüdükçe büyüyor. Yarın öbür gün darbe neyin yapar, ne şansölyeliğin kalır ne bişey." Durup dururken Hitler'i paranoyak yapmayı başaran Himmler, iki gün sonra Ernst Röhm'ü güzelce evinden aldırıp, mapusta kafasına sıktırdı...
Derken, bir sene önce Hitler'in şansölyeliğine taş koyan devlet başkanı Hindenburg da eceliyle nalları dikti. Bu, tam da Hitler'in istediği şeydi. Halkın karşısına çıkan Hitler, "Ya gençler, bildiğiniz üzere bu devlet başkanlığıyla şansölyeliğin ayrı olması kafaları bir hayli karıştırıyor. Zaten şansölye ne demek amk, ben bile tam anlamını bilmiyorum. Gelin bu ikisini birleştirelim, ben idare ederim kompil, he mi?" şeklinde özetlenebilecek konuşmasıyla açık açık diktatörlüğe talip oldu. E dedik ya, halk da denyo, coşkuyla kabul ettiler. 2 Ağustos 1934 tarihine geldiğimizde, Adolf Hitler, resmen "Führer" olmuş idi.
s.
Binbir türlü sözler alınarak, peşine başkanın kuzenleri takılarak, hafiften gönülsüzce başbakan yapılan Hitler; göreve gelir gelmez "s.kerim başkanını" moduna giriverdi beklendiği gibi. Denyo halkın güvenini zaten kazanmıştı. Üstüne bir de güçlü bir askeri birlik kurdu, başına da İşçi Partisi'ne kaydolduğu ilk gün sırada tanıştığı Ernst Röhm'ü geçirerek vefasını gösterdi. Koca Almanya artık Nazi içinde kalmıştı diyebiliriz. Televizyondan melevizyondan gördüğümüz o muntazam askeri yürüyüşler, aynı anda selamlamalar ve daha türlü y.rak kürek uygulamalar artık Berlin sokaklarında yaşanıyordu. Dışarıdan bakan, "Vay amk, adamlar ne düzen kurmuş" derdi; ama, tarih boyunca başa ne geldiyse böyle düzen manyağı ruh hastası heriflerin yüzünden geldiğini de unutmayalım...
1933 yılında halkın da desteğiyle gaza gelen Nazilerin ilk işi, seçimde kendilerine rakip olmuş komünist piçlerini kıskıvrak yakalamak oldu. Belediye encümeninin katılımıyla Münih yakınlarında açılmış olan yepisyeni Dachau konsantrasyon kampı, ilk misafirlerini ağırlamaya başladı. Ernst Röhm önderliğindeki askeri birlikler, sokakta tam anlamıyla terör estiriyordu. Lenin övenleri, Marx okuyanları zaten geçtim; artık Onur Akın filan dinleyenler dahi anında merkeze götürülüyordu. Dachau'da hapsedilen, bir seneye yakın it gibi çalıştırılan, umarsızca Uğur Işılak dinletilen komünistler, ekmek içi gibi yumuşacık çıkıveriyorlardı içeriden.
Yahudilere karşı da uyuzluklar başladı tabii. Nisan 1933'te "Birinci Dünya Savaşı'nı kaybetmemize ve Versailles Antlaşmasıyla g.tümüzün s.kilmesine yol açan Yahud piçlerinin dükkanlarını boykot ediyoruz" kampanyasını organize eden Naziler, Yahudi esnafını kan ağlattı. Parti destekçisi gençler, duvarlara spreylerle "Yahudlara son", "Dünya Alman Olsun", "Bir gün öldürmediğimiz her Yahud için küfredeceeniz" filan yazmaya başladı. Askerler de sokakta gördükleri Yahudilere omuz koyarak, çelme atarak, ne bileyim işte pis pis bakarak falan psikolojik baskı altına aldılar. İyiden iyiye terör başlamıştı yani.
Böyle böyle 1934 yılına kadar gelindi. Part II'de bahsettiğimiz, o dönem Nazilere gönül verip partiye katılan cahal tavuk çiftçisi Heinrich Himmler, Hitler'in bir numaralı kankası olmuştu. Küp gibi kafasında türlü tilkiler dolaştıran şark kurnazı Himmler, Hitler'in aklını karıştırmaya başladı: "Kanka bu Alman Ernst ipnesini geçirdin askeri birliklerin başına ama, bunlar büyüdükçe büyüyor. Yarın öbür gün darbe neyin yapar, ne şansölyeliğin kalır ne bişey." Durup dururken Hitler'i paranoyak yapmayı başaran Himmler, iki gün sonra Ernst Röhm'ü güzelce evinden aldırıp, mapusta kafasına sıktırdı...
Derken, bir sene önce Hitler'in şansölyeliğine taş koyan devlet başkanı Hindenburg da eceliyle nalları dikti. Bu, tam da Hitler'in istediği şeydi. Halkın karşısına çıkan Hitler, "Ya gençler, bildiğiniz üzere bu devlet başkanlığıyla şansölyeliğin ayrı olması kafaları bir hayli karıştırıyor. Zaten şansölye ne demek amk, ben bile tam anlamını bilmiyorum. Gelin bu ikisini birleştirelim, ben idare ederim kompil, he mi?" şeklinde özetlenebilecek konuşmasıyla açık açık diktatörlüğe talip oldu. E dedik ya, halk da denyo, coşkuyla kabul ettiler. 2 Ağustos 1934 tarihine geldiğimizde, Adolf Hitler, resmen "Führer" olmuş idi.
8 Aralık 2012 Cumartesi
Nazi Exclusive - Part III: İktidar..
Hitler mitler iyi hoş da, bizim de sınavımız mınavımız var .mına koyiim. Yine de bundan böyle on günlük aralarla soğutmaca yok, sori. Neyse, en son dediğimiz gibi; 1928 yılına geldiğimizde Hitler'in Nazi Partisi orada burada az çok tanınır hale gelmiş, yine de genel seçimlerde yüzde iki gibi bir oyla ülke çapında fazla s.klenmemiş, lakin ekonomik krizin büyümesiyle birlikte Almanya dolaylarında "Kanka başka parti yok mu ya :(" sesleri yükselmeye başlamıştı.
1930'a geldiğimizde, KONDA'nın yaptığı araştırmalar neticesinde, it gibi sürünen Almanların doğal olarak uçtaki partilere kaydığı aşikar idi. "Yaa Tarhan Erdem'in anketleri hep yanlış çıkıyo" denilse de; hakikaten de o sıralarda Almanya'da Deutsche Bahn'ın bile uğramadığı s.kindirik yerlerde dahi "Oyum Nazilere" diye gezen yüzlerce dangalak vardı. 1932 mebus seçimlerine doğru ilerlerken, ya Nazi piçleri ya komünist piçleri iktidarı ele geçirir görüşü son derece yaygındı. Lakin komünistler kapitalizm mapitalizm diye gezinirken, Hitler kafayı çalıştırıp Genç Parti mucizesini yaratan Ali Taran'la anlaştı ve "Hitler über Deutschland" adını verdikleri seçim kampanyası çerçevesinde uçağa atladığı gibi Almanya'yı karış karış dolaşmaya başladı.
Esasında parti programları filan da Genç Parti'yi aratmayacak kadar tırttı. Meydanlarda esip gürleyen Adolf denyosuna "E peki tüzük?" diye sorsan; "Ya ne tüzüğü boolum, Almanya'yı düzlüğe çıkarıcam diyorum sana. Fındık 1 Mark olucak, Yahud mezara girecek" diye zırvalar dururdu. Hoş, o zamana kadar planla programla gelen partiler de malumdu. G.tlerine don bulamaz hâle gelen Almanların da program mrogram düşünecek hali yoktu hani. Kökten çözüm için her türlü kepazeliğe razıydılar. Seçim meydanlarında açık açık "Ya seçime yirmi tane parti giriyor amk, çarşaf gibi pusulayı dayıyorlar önünüze. Safi zarar ziyan. Bizim böyle denyoluklarla işimiz yok, tek başımıza düzlüğe çıkarıcaz bu ülkeyi" deyü atıp tutan adama oy vermek de haliyle çok mantıksız gözükmüyordu.
1932 yılında seçimler yapıldı, Naziler yüzde 37 oy oranıyla birinci parti olmayı başardı. Sonucu aldığı gibi de büyük bir sevinçle o zamanın devlet başkanı Paul von Hindenburg'un kapısını çaldı Hitler: "Babuş rakamlar ortada, izninle şansölye olmak istiyorum." Başta "Şansölye ne demek amk?" diye düşünen Hindenburg, daha sonra bunun Almanya'da bildiğin "başbakan" anlamına geldiğini anımsadı. Lakin kafası biraz çalışan reis-i cumhurun Hitler'e yanıtı netti: "S.ktir git lan ruh hastası. Sana üç kuruş para emanet etmem, ülkeyi mi emanet edicem? Kuru ekmek yiye yiye bizim halkın beyni de ekmeğe dönmüş, sana yüzde otuz küsür oy vermişler. Hade naş."
Yanıt netti ama, başkanın üzerinde bir baskı olduğu da gerçekti. Kendisi istemese de, yakınında kıyısında kim varsa Hitler'e bir şans verilmesi taraftarıydı. "Paul iyi hoş diyon da, bundan kötü ne olucaz be olum? Peşine üç beş adam takarız mecliste, kafasına göre at koşturamaz. Bi deneyek be hacı?" ısrarlarına daha fazla dayanamayan Hindenburg da, "İyi lan ne bok yerseniz yiyin" diyerek, Nazi iktidarının önündeki son potansiyel engeli de kaldırıverdi. 1933 yılının Ocak ayına geldiğimizde, iki yazı öncesinin sürüngen gazisi Adolf Hitler, şansölye olmuş idi. Başbakan yane...
s.
1930'a geldiğimizde, KONDA'nın yaptığı araştırmalar neticesinde, it gibi sürünen Almanların doğal olarak uçtaki partilere kaydığı aşikar idi. "Yaa Tarhan Erdem'in anketleri hep yanlış çıkıyo" denilse de; hakikaten de o sıralarda Almanya'da Deutsche Bahn'ın bile uğramadığı s.kindirik yerlerde dahi "Oyum Nazilere" diye gezen yüzlerce dangalak vardı. 1932 mebus seçimlerine doğru ilerlerken, ya Nazi piçleri ya komünist piçleri iktidarı ele geçirir görüşü son derece yaygındı. Lakin komünistler kapitalizm mapitalizm diye gezinirken, Hitler kafayı çalıştırıp Genç Parti mucizesini yaratan Ali Taran'la anlaştı ve "Hitler über Deutschland" adını verdikleri seçim kampanyası çerçevesinde uçağa atladığı gibi Almanya'yı karış karış dolaşmaya başladı.
Esasında parti programları filan da Genç Parti'yi aratmayacak kadar tırttı. Meydanlarda esip gürleyen Adolf denyosuna "E peki tüzük?" diye sorsan; "Ya ne tüzüğü boolum, Almanya'yı düzlüğe çıkarıcam diyorum sana. Fındık 1 Mark olucak, Yahud mezara girecek" diye zırvalar dururdu. Hoş, o zamana kadar planla programla gelen partiler de malumdu. G.tlerine don bulamaz hâle gelen Almanların da program mrogram düşünecek hali yoktu hani. Kökten çözüm için her türlü kepazeliğe razıydılar. Seçim meydanlarında açık açık "Ya seçime yirmi tane parti giriyor amk, çarşaf gibi pusulayı dayıyorlar önünüze. Safi zarar ziyan. Bizim böyle denyoluklarla işimiz yok, tek başımıza düzlüğe çıkarıcaz bu ülkeyi" deyü atıp tutan adama oy vermek de haliyle çok mantıksız gözükmüyordu.
1932 yılında seçimler yapıldı, Naziler yüzde 37 oy oranıyla birinci parti olmayı başardı. Sonucu aldığı gibi de büyük bir sevinçle o zamanın devlet başkanı Paul von Hindenburg'un kapısını çaldı Hitler: "Babuş rakamlar ortada, izninle şansölye olmak istiyorum." Başta "Şansölye ne demek amk?" diye düşünen Hindenburg, daha sonra bunun Almanya'da bildiğin "başbakan" anlamına geldiğini anımsadı. Lakin kafası biraz çalışan reis-i cumhurun Hitler'e yanıtı netti: "S.ktir git lan ruh hastası. Sana üç kuruş para emanet etmem, ülkeyi mi emanet edicem? Kuru ekmek yiye yiye bizim halkın beyni de ekmeğe dönmüş, sana yüzde otuz küsür oy vermişler. Hade naş."
Yanıt netti ama, başkanın üzerinde bir baskı olduğu da gerçekti. Kendisi istemese de, yakınında kıyısında kim varsa Hitler'e bir şans verilmesi taraftarıydı. "Paul iyi hoş diyon da, bundan kötü ne olucaz be olum? Peşine üç beş adam takarız mecliste, kafasına göre at koşturamaz. Bi deneyek be hacı?" ısrarlarına daha fazla dayanamayan Hindenburg da, "İyi lan ne bok yerseniz yiyin" diyerek, Nazi iktidarının önündeki son potansiyel engeli de kaldırıverdi. 1933 yılının Ocak ayına geldiğimizde, iki yazı öncesinin sürüngen gazisi Adolf Hitler, şansölye olmuş idi. Başbakan yane...
s.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)