4 Nisan 2009 Cumartesi

İkinci Dünya Savaşı - Kış Savaşı..


Arayı soğutmadan devam ediyoruz. Polonya'yı maymun eden Hitler'in hikâyesini anlatmıştık en son. Stalin'in de bu durumu kıskanarak Finlandiya'ya sataştığını söylemiştik. Efendim bu sataşma süreci Kasım-Mart ayları arasında gerçekleştiğinden ötürü tarihe "Kış Savaşı" olarak geçmiştir, haberiniz olsun.

Dediğimiz gibi, Polonya'nın işgalinin ardından Danzig limanına balık lokantalarını bir bir açan, rakısıyla mezesiyle şahane ortam kuran Hitler; bu başarılarıyla Josef Stalin'in kıskançlık duygularını açığa çıkardı. Bunun üzerine Leningrad sahiline Rus hatun avantajını da kullanarak daha süpersonik bir ortam kurmaya niyetlenen Stalin, Finlandiya'nın topraklarına sarkmaya başladı. 

Başlangıçta Stalin Fin hükümetine öküz gibi yaklaşmadı. "Bak hafız" dedi, "Şu güzelim sahil şeridini bana bırak, ben sana iç kesimden daha büyük daha çılgın bir ortam bırakacağım, sizin denizle işiniz olmuyor zaten pek.". Ancak Fin hükümeti Stalin'in düşündüğü kadar ezik değildi. Böyle bir tutumun Fin milliyetçiliğiyle bağdaşmayacağını, Misak-ı Milli sınırlarından taviz veremeyeceklerini Stalin'e uzun uzun açıkladılar. Bu ret cevabı, Stalin'i çileden çıkardı. Ancak yine de sinirlerine hakim olarak yeni bir teklifle gitmeye karar verdi. "Bak güzel kardeşim" dedi, "Finlandiya olarak üç-beş skindirik metal grubundan başka numaranız yok zaten, madem takasa yanaşmıyorsun çıkarayım parası neyse vereyim. Yanında Rus da ayarlarım bak.". Olmayınca olmuyor, Finlandiya hükümeti bu öneriyi de teessüf ederek reddetti, "Ülke satılık değil." cevabını verdi. Stalin cidden sinirlenmişti.

28 Kasım 1939 tarihinde kanyak içmekten leyla olan Stalin, sarhoşluğun verdiği cesaretle telefonuna sarıldı. "Hani biz sizle zamanında saldırmazlık anlaşması yaptıydık ya, hah, işte o size girsin." diyerek ipleri kopardı. Stalin insanlıktan çıkmıştı. İki gün sonra savaş ilan etmeye bile gerek duymadan Finlandiya sınırına dayandı ünlü Kızıl Ordu.

Efendim bir düşünün; yaklaşık bir milyon askerlik kızıl ordu, üç beş çapulcu metalciye karşı. Bu savaşın sonucu tartışılır mı? SSCB'nin zaferinden şüphe edilir mi? Ediliyor işte. Bilenler bilir, bu Fin milleti vatansever olur, milliyetçi olur. Stalin koca fin devletine karamürsel sepeti gibi muamele edince, bunlara iman gücü geldi tabii. Daha önce enerjilerini kilise yakmaya harcayan ünlü black metal grupları, fin ordusunun soğukkanlı askerlerine eklenince; ortaya olağanüstü bir mücadele çıktı. Sentenced olsun, Children of Bodom olsun; hepsi bir süreliğine çıkar çatışmalarını, kişisel hırsları bir kenara bıraktı, birbirlerinin solistlerini öldüreceklerine Rus askerlerini biçmeye başladılar.

Ne olursa olsun, orantısız güç kullanımı dengeleri değiştiriyor tabii. Kurtuluş Savaşı tadında olağanüstü mücadele sergileyen Fin askerleri de bir yerden sonra öküz Rus askerlerine karşı koyamamaya başladı. Zaten eldeki bir avuç askerden de olmak istemeyen Fin hükümeti, "Tamam hacı bitirelim yeter tamam ya." diye yaka silkti. Bunun üzerine taraflar masaya oturdu, Moskova Antlaşması hazırlandı, savaşta SSCB'nin yarısı kadar kayıp veren Finlandiya; bu antlaşmayla elde avuçta ne varsa Rusların kucağına oturttu.

Yaa işte böyle. Gördüğümüz üzere, güç dengesizliği olunca ortada; mazlum Finlandiya, askeri başarısını diplomatik başarıya dönüştüremedi. Şahsen bunları öğrendiğimde ezilenin yanında olan bendeniz, Stalin'e karşı çok kötü hisler besledim. Sizler ne hissedersiniz bilemiyorum, lafı daha fazla uzatmıyorum, esen kalmanızı diliyorum. Bir sonraki dersimizde Fransa dolaylarına gideceğiz gibi gözüküyor ama dur bakalım.

s.

Hiç yorum yok: